Thursday, April 5, 2007

Seyhan Livaneli, Ankara Mimar kemal ilkokulu 1959.

Seyhan Livaneli, Ankara Mimar Kemal İlkokulu.

SANAT

Dilin nasıl doğduğunu bilmediğimiz gibi, sanatın da nasıl doğduğunu bilmesek bile sanatın ilk çağlardan beri insan yaşamında var olduğunu söyleyebiliriz. Sanat deyince büyük ölçüde içinde bilgi yer alan ve farklılaşıp özgünleşerek, kendine ait yarattığı alan içinde varlığını sürdüren, asıl işlevi ne olursa olsun kendine ait biçimsel estetiği taşıyan üretimler olarak düşünebiliriz.
İlkel çağlarda insanlar, imgeleri bakılacak güzel şeyler olarak değil de kullanılacak güç nesneleri olarak gördükleri bir yaşam içindeydiler. Tarihsel yolculuğunda insanoğlu nesnelere, giderek kendi dünyasında başka gözlerle bakmaya çalışmış, onları kendi dinamiklerinde değiştirmeyi, farklılaştırmayı öğrenmiş; dünyayı, katı gerçekliği algılamada salt bir yolun olmadığını, akılsal algılama yanında düşsel, tinsel algılamaya da sahip olduğunu anlamaya başlamıştır. Bu anlayış ve yaklaşım, tarihin evrelerinde farklı doz ve seviyelerde, farklı biçim ve şekillerde insan yaşamında hep var olmuştur.
Sanayi devriminin ardından bilim-teknikte yaşanan büyük gelişmeler, toplumsal yaşam üzerindeki ağırlığını belirgin ve yaygın bir biçimde hissettirmeye başlamış, makineler ve teknoloji ürünü bir çok cihaz, insanlar üzerinde belirgin bir etkinlik kurmuş ve onları yönlendirmeye başlamıştır. Özellikle 2. Dünya savaşını izleyen dönemlerden sonra giderek yoğunlaşan kitle iletişim araçlarında yaşanan ilerleme ve çeşitlilik, bu gelişimle ortaya çıkan yeni yaşam biçimi toplumsal yaşamda büyük değişimlere yol açmıştır. “Bu kitle toplumu içinde yaşayan bireyler ( ve tabii bizler), artık çok yakından ve bizzat günlük yaşantımızdan da bildiğimiz gibi, uzaya atılan her haberleşme uydusuyla biraz daha kolay ve sorunsuz yönlendirilir (manipule edilir) konuma gelirken, devreye giren her yeni bir televizyon kanalı ile de bir kez daha” edilgence izleyici konumumuzu sürdürdüğümüz görülmektedir (Teber 1990 ;10).
Özellikle kitle iletişim araçlarında gelinen ‘akıl almaz’ yeni gelişmeler ile dünyamızda her toplumsal yapının geçmişe göre yapısal ‘yeni bir durum’ içindeki kültür ile karşı karşıya kalması söz konusudur. Özellikle 1980 sonrası Amerika ve Avrupa’da belirginlik kazanan ve ekonomik sorunların ötesinde, ağır ekolojik-kültürel ve de özellikle psişik krizlerle süren bu “High-Tech-Kapitalizm” evresine artık genel olarak post-modern dönem adı verilmektedir” (Teber 1990 ; 10). Bu sürecin 1970’lerin başından beri oluşmaya başladığını söyleyen Wood (1996)’a göre de söz konusu yeni dönemin kültürel dönüşüme karşılık gelen tanımı ‘postmodernizm’dir (Wood 1996;117).
Fredric Jameson (1992) ise “Post-Modernizm” adlı kitabına alt başlık olarak “Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı” demiş ve postmodernizmin kültürel işleyiş ve görünüme ait kavramı aktardığına işaret etmiştir. Bunlarla beraber dünyada toplumsal yaşamın son yıllarda yoğun yeni bir dönüşüm içine girmesini getiren gelişmelerin etkisini daha çok kültürel üretim-tüketim üzerinde gösterdiğini başka yazarlar da ileri sürmüşlerdir1
Jameson (1992)’a göre Postmodern durum ile 1950’lein sonu ve 1960’ların başlarında karşılaşılmaya başlanmıştır. Yazar, yapısal nitelikli söz konusu gelişmelerin kültürel/sanatsal alana yansımaları konusunda kültürün geçirdiği yoğun değişimden ve gelişimden söz etmekte, bunun, postmodernizmin izlenişinde önemli ipuçlarından birini oluşturduğunu ileri sürmektedir. Yazara göre postmodern yeni durumda metalar dünyasının büyük ölçüde yayılımı ; gündelik yaşamın içinde olup-bitenlerin doğrudan, geniş boyutlarda ve tarihsel yönden özgün bir biçimde kültüre işleyişi söz konusudur. “Postmodern kültürde “kültür”, kendi içinde bir ürün olmuştur; pazar kendi kendisinin ikamesini gerçekleştirmekte, ve gerçek anlamda, kapsamına aldığı nesnelerin herhangi biri kadar metalaşmaktadır.... Postmodernizm bir süreç olarak , salt metalaşmanın tüketimidir...Bugün (artık) estetik üretim genelde meta üretimi ile bütünleşmiş durumdadır: Daha geniş ciro sağlayacak şekilde (giysiden uçağa kadar) sürekli daha yeni görünen ürünlerin imal edilmesine yönelik çılgın ekonomik zorunluluk ( söz konusudur)” (Jameson 1992 ; 10-34).
Bütün bu yeni gelişmelerin sonucu olarak yeryüzünün bugünkü kültüründe geçmiş dönemlere göre çok daha hızlı bir ‘pazar için üretim’ yoğunluğu gözlenmektedir. Ancak bu yoğunlaşma ürünlere derinlikten yoksunluk, bir tür ‘yavan etki’ biçiminde yansımıştır. Postmodern durumun sonuçlarından birisi olarak görülen bu gelişim genel olarak kültürde ‘yüzeyselleşme’ şeklinde tanımlanmaktadır. Bu yüzeyselleşme ise bütün kültürel üretimlere duyguların-soyutlama ve düşlemlerin silinmesi yönüyle etkide bulunmaktadır (Jameson 1992; 38).
Popüler kültürel işleyişte karşımıza bu görünümler çıkarken postmodern oluşumlar, popüler kültürel işleyişe ve bu işleyişin içinde üreyen sanata (popüler sanata) yeni bir boyut getirerek onun görünümüne ‘yüzeysellik/derinlikten yoksunluk’ , ve ‘duygu yönü zayıf’’ etkiyi yaygın olarak katmıştır. Bu gelişmeler ise popüler kültürel alan içinde tarihsel arka planı 19. yüzyıl’a uzanan ve kitsch olarak adlandırılan oluşuma, bu oluşum içinde yaygınlaşan beğeninin kolay üretilip-tüketilmesine yardım eden durumlardır.
KÜLTÜR ve SANAT
Kültür ile sanat kavramlarının, birbirinin yerine eş anlamlı ya da birlikte kullanma eğilimi oldukça yaygınsa da, kültür ile sanat benzeş ya da özdeş değildir. Her sanat olayı, kültür olgusu sayılabilir ancak, her kültür olgusu veya varlığı sanat değildir. Hemen her sanat dalı bir tür kültür olayı veya sorunu ile ilgili olduğu halde, kültür ve öğeleri sanatla sınırlı değildir. Kültür kavramının temel kurum ve değişkenleri; Tarihi kaynaklar ve töreler, Aile ve akrabalık, Bilim-sanat ve eğitim,Yerleşmeler, Üretim-tüketim, Din-devlet ve yönetim, İnsan(nüfus), Dil ve kişilik-sistemi, Doğal çevre'dir. Bu anlamda müzik, kültürel bir alan olmaktadır. Dolayısıyla, müzikle ilgili değerlendirmelerin kültür olgusu ile birlikte ele alınmasında yarar bulunmaktadır.


SEYHAN LİVANELİ

No comments: