Tuesday, March 27, 2007

Bilgin Kaftanoğlu, Ankara Mimar Kemal İlkokulu 1950.

Mimar Kemalli ve Sonraki Günlerim!


Benim Mimar Kemalli günlerim 1945 yılında başladı. O yıl babam şimdiki Seyranbağları semtinde bir bağ evi almıştı ve biz de oraya taşınmıştık. En yakın ilk okul Mimar Kemal olduğundan annem beni Yüksel Caddesindeki Mimar Kemal İlk Okuluna (yeni bina ) kaydettirmişti. Okul başlamadan önce siyah önlük ve beyaz yaka ( resimde görüldüğü gibi ) alındı, çantam, defterim ve kalemlerim hazırlandı. İlk gün okula annem götürdü.
Öğretmenimiz Leman Saydam’ın sınıfına girdik. Annem de benimle sıraya oturdu. Öğretmenimiz bir süre sonra velilerin ayrılmalarını isteyince annem de ben de göz yaşlarımızı tutamadık. Leman hanım bu durumu görünce anneme “ bugün beraber eve dönünüz, ama yarın Bilgin’i mahallenin çocukları ile beraber yollayınız, siz getirmeyiniz” dedi. Ertesi gün ben de mahalledeki ağabey ve ablalarımla beraber yürüyerek okuluma geldim. O zamanlar öğrenci servisi gibi olanaklar yoktu. Yani okul hayatım böyle başladı! Göz yaşlarından mutluluğa!
Öğretmenimiz Leman Saydam ömür boyu unutmadığım, çok saydığım ve sevdiğim seçkin bir hanımefendiydi. Derslerde bize anlayış ve şevkatla yaklaşır ve öğrenmemizi kolaylaştırırdı. Teneffüslerde okul bahçesinde dolaşır ve arkadaşlarımızla oynardık. Ben sınıfın iyi öğrencileri arasındaydım. Arkadaşlarımızla bir uyum içindeydik. Bazıları ile halen 62 yıl sonra da yakın arkadaşlıklarımız devam ediyor.Boş zamanlarımızda ve akşamları birlikte hikaye kitapları okurduk. O zamanlar televizyon, bilgisayar gibi cihazlar olmadığı için yalnızca radyo ile yetinmek zorunda idik. Çocuklar için en güzel radyo programı, Cumartesi günleri saat 17:00 de yayınlanan ve Ayşe Abla’nın ( Şimdiki Ayşe Abla Kolejinin kurucusu Neriman Hızıroğlu) sunduğu Çocuk Saati programı idi. Temsiller, diziler ve şarkılar yayınlanırdı. Çocuk oyunculardan en başarılısı da Kartal Tibet idi.
1950 yılı haziranında Mimar Kemal İlk Okulundan Pekiyi derece ile mezun oldum. O zaman okulun orta ve lisesi yoktu. Bu nedenle babam benim TED Ankara Kolejinde devam etmemi istedi. Yabancı dilde eğitim yapması bizim için önemli bir tercih nedeni idi. TED orta okulunu bitirdim ve orada liseye de devam ettim. Onuncu sınıfı bitirdiğimde, ABD’deki AFS kuruluşunun Amerika’da bir lisede okuma bursunu alan ilk erkek öğrenci oldum. O zaman orta ve liselerde erkekler ve kızlar ayrı sınıflarda ve binalarda okurlardı. Liseler de dört yıldı.
Amerika’daki Minneapolis şehrindeki bir lisede , aldığım derslere ve notlara bakarak beni son sınıfa, yani on ikinci sınıfa aldılar. Benim yaşımda çocukları olan bir ailenin yanında yaşayarak okulumu pekiyi derece ile bitirdim ve ülkeme döndüm. O zaman benim sınıf arkadaşlarım Türkiye’de son sınıfı okuyorlardı. Ben önce derece ile öğrenci alan Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümüne kaydoldum. Daha sonra da o yıl (1956) ilk defa açılan Orta Doğu Teknik Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümünün sınavlarını kazanarak üniversite öğrenciliğime devam ettim. Üniversite eğitimim de zevkli ve başarılı geçti. 1960 yılında üniversite birincisi olarak mezun oldum ve hocalarımın bulduğu bir burs ile İngiltere’de, Londra Üniversitesinde yüksek lisans ve doktora çalışmalarına başladım.Yüksek lisansı da birincilikle bitirerek doktora çalışmalarıma devam ettim.Doktora çalışmalarımı, üniversitede ve sanayide çalışarak 1966 yılında tamamladım. Aynı yıl Kanada Bell Telefon Laboratuvarlarından aldığım bir teklif sonucu Ottawa’ya gittim. Bilgisayar uygulamaları konusunda araştırmalar yaptım ve ayrıca Ottawa Üniversitesinde de dersler verdim ve tezler yönettim.
1969 yılında mezunu olduğum Orta Doğu Teknik Üniversitesine öğretim üyesi olarak döndüm. ODTÜ de sırasıyla Makina Mühendisliği Bölüm Başkan Yardımcılığı, Bölüm
Başkanlığı, Araştırma Enstitüsü ( MATİMAREN) kurucu başkanlığı görevlerini 1971-81 arası yürüttüm. 1981-84 arası Amerika Birleşik Devletleri, Oklahoma State Üniversitesinde profesör olarak Bilgisayar Destekli Tasarım ve İmalat alanında dersler verdim, tezler yönettim ve bir araştırma merkezi kurdum. 1984 yılında ODTÜ’ye döndüğümde, burada da bir Bilgisayar Destekli Tasarım, İmalat ve Robotik ( BİLTİR ) merkezi kurma çalışmalarına başladım.1984-87 yılları arasında tez çalışmalarını yöneten Fen Bilimleri Enstitüsüne Müdür oldum.Ayrıca 1986 yılında Makina Tasarım ve İmalat ( MATİM ) Derneği kurucuları arasında yer aldım. 1987 yılında ise bütçe, yatırımlar ve bilgisayar işlerinden sorumlu Rektör Yardımcısı olarak başladığım göreve 1992 yılına kadar devam ettim. BİLTİR Merkezini 1992 yılında hizmete açtık.
ODTÜ ile 1969 yılından bu tarihe kadar öğretim üyesi olarak devam eden beraberliğim sırasında Makina Tasarımı ve İmalatı , Bilgisayar Destekli Tasarım ve İmalat ( CAD/CAM) alanlarında dersler verdim, 180 üzerinde yayın yaptım ve 80 üzerinde yüksek lisans ve doktora öğrencisi yetiştirdim. Halen bu alanlardaki çalışmalarıma devam ediyor ve Atatürk’ün bize işaret ettiği “ Hayatta en hakiki mürşit ilimdir fendir” doğrultusunda ve onun ilkelerine bağlı gençler yetiştirmeye çalışıyorum.
Prof.Dr.Bilgin KaftanogluMakina Mühendisliği BölümüOrta Doğu Teknik ÜniversitesiAnkara 06531Tel:(90)(312)2102574 or 2105225 Fax:(90)(312)2102536e-mail:bilgink@metu.edu.trWeb-site: http://www.me.metu.edu.tr/kaftanoglu

Hakan Sürsal, Mimar Kemal Lisesi 1979.

Kesit
Büyükçe bir çanta vardı, elime yapışan. Kitaplar... Mürekkep korkusu satır başında yoğunlaşan. Defter kapları; kırmızı, lacivert... şeffaf. Sivilcede patlayan ergenlik adımları.
Ah! o sabah uykularımı bölen Mimar Kemal’in henüz çalmamış ders çanları.
Yürürdük.
Anadolu’nun göbeğinden bir esinti üflerdi Ankara Sancağını. Yollara dökülürdük, yokuş aşağı, biraz mahmur; büyürdük.
Anılar kuyu gibi bir şey. Ne kadar eşelersen o kadar iniyorsun derinlere. Kimi zifir, kimi ışıyor bir ucu güneşe yaslanan tünellerde. Dumanı tüten bir başkent kışında kartopu olmak kolay değil. Yuvarlandıkça kararıyor insan. Ta ki okul kantininden sosisin suyuna banılmış ucuz sandviçi alana kadar.
Ağlamak neden bu kadar zor. Alman’cası nasıl akar gözyaşının, Ayten Öğretmenim?
İstemiyorum büyümek, büyüdükçe ölüyorsunuz. Elimde kala kala birkaç fotoğraf kalıyor hepsi siyah beyaz; hepsi lacivert formalı, kahverengi sıralı, kara tahtalı...
Rengarenk tebeşirli...
Sen! Kulağımı şefkatle çimdikleyen matematik; fizik, kimya... coğrafya...
Sıfat tamlamalarım, kimlik arayışlarım, ilk aşklarım... yaşlarım....
Ah! o kömür sabahlarında örtündüğüm ana kokulu gaz maskesi!
El örgüsü kaydırağım.
Neredesiz?
Kim oturuyor şimdilerde cam kenarındaki tahtıma? Kopyalarım duruyor mudur hâlâ duvarda? Ya Ahmet, Ufuk, Ertuğrul, Çetin? Doktor olmuşsun duyduğuma göre Sevgili Cihat. Sen de mühendis Sevgili Nurhan. Meltem’in üçlüğüyle kazandık maçı yine. Yalan! Üç sayı yoktu bir zamanlar. Sol yumruğunun diklenişi nereyi morartıyor şimdi, Ali İhsan?
Mimar Kemal!
O kadar uzak, bu denli yakın. Avluda güz açılışları, sınıfta kış sıcaklığı, Tunalı’da bahar kaçamağı... O kadar uzak...
Bu kadar yakın.
Hiç unutmuyorum, bir gün... Hiç unutmuyorum, bir ders... Hiç unutmuyorum, bir sınav...
Hiç unutmuyorum Sevgili Bahadır Öğretmenim, senden öğrendiğim tarihi!
Elimde çürük dünya ve ben. Cebimde sevdanın tüysüz soluğu ve ben. Bir jeolog, bir yanardağ ve ben. Diklenme bana Mimar! Biz Kemale lavla erdik.
Sabah ayazı, uyan!. Pazartesi? İstiklâl Marşı.
Salı? Türkçe sınavı.
Çarşamba?
Boykot!
Perşembe?
Helada izmarit.
Cuma?
Son teneffüs.
Cumartesi?
Ölene kadar saygı duruşu!
Tüm öğretmenler adına
Mezuniyet safında Mimar Kemal’in...



Hakan SÜRSAL

Ahmet Fatih Ören,Ankara İkinci Mimar Kemal İlkokulu 1969, Mimar Kemal Orta Okulu 1972.

Yüksel Caddesi üzerinde yan yana bulunan ve o zamanki adlarıyla 1. Mimar Kemal ve 2. Mimar Kemal olan ilkokullardan, ikincisinde resmi eğitim ve öğrenim hayatına başladıktan sonra, ortaokul olarak da Mimar Kemal Ortaokulu’na gittim. Bu ortaokul, daha sonra “Mimar Kemal Lisesi” kimliğiyle işlevini yapmaya başlamış ve geçen süreye paralel olarak gönlümüzdeki yoluna da devam etmiştir.
Bilim yolunun bu önemli konaklama tesislerinde bulunmuş olmanın, ayrıca gurur verici olduğuna inanıyorum.
Öne çıkarak veya daha ileriye giderek ayırımcı olmak değil, arkasındakileri de kendisine çekerek büyük olabilmek, aynı zamanda örnek olmak çok önemlidir. Bir yerlere sığmamak veya bir yerlerden taşmak değil, boş olan yerleri doldurmaktır esas olan. Yararsız bir büyüklüğe değil, sevilecek ve saygı duyulan bir büyüklüğe sahip olmak zorundayız.
Bilim büyültür ama her zaman sevdirmez. Başka bir deyişle, sevdiğimiz gözümüzde her zaman büyüktür ama her büyük olan mutlaka sevilecektir diye bir kural yoktur.
Öğrenim hayatımız ve sonrasında sürekli öğreniyor/öğretiyor ve belki de adımız hep bilimle anılıyordur. Derdimizi birkaç dilde ifade edebiliyor da olabiliriz. Ama yine de, “kale’m, kalem’dir” demekle, kendimi savunmam veya varlığımı sürdürebilmem yalnızca kılıcımla yani bilimle oluyor demek istemiyorum. Kalem, sadece yaşamamı ve ilerlememi sağlayan bir bilim değil, aynı zamanda duygularımı kağıda döktüğüm bir araçtır.
Acıktığımız zaman aklımıza yalnızca doymak gelir. Ancak ne yiyeceğimizi elde ettikten sonra, lezzeti de ararız. Her arzunun bir gerçekleşme sırası vardır ve sırf çok çalışarak zamanından önce hedeflerimize ulaşacağımızı düşünürsek, ilerleyen zaman içerisinde yanıldığımızı anlarız.
Yapılması gereken bir işin veya görevin sonucu ne olursa olsun, çalışırken zevk almayı düşünmeliyiz. Kısaca, işimizi severek yapmalıyız
Yapılan işin kazanım veya getirisinin sadece bilimde ilerleme veya şöhret kazanmak olduğunu düşünmek yanlıştır. Ne olması gerektiği ile ilgili olarak, boş şeylere sevinmektense, sevinilecek dolu şeyler yapılmalı diyebilirim.
Hayatta, hep 2-D ’ye sahip olmaya çalışmalıyız. Bunu açacak olursam, hem Düşünceli hem Duygulu olmalıyız demek istiyorum. Bir örnekle açıklamak gerekirse, kirli olduğunu düşündüğümüz bir bardağa en sevdiğimiz içecek de konulsa, o bardağa yanaşmayız. Burada bardağı düşünce, içeceği de duygu olarak alıyorum.
Bir ton anlatmak istediğimizi, bir dizeyle anlatarak hem düşündürüyor hem de duygulandırabiliyoruz. Örnek olarak
“ Ben kendimle kaldığım an baş başa
O zaman başlar büyük bir kargaşa ... “
diyerek yalnızca düşündürmüyor, müzikal bir akışta bir söz mimarisini de ortaya koyabiliyoruz.
Demek istiyorum ki, yaşadığımız sürece sadece bilim yaparak mutlaka bir yerlere gelebilir ve saygınlığı olan bir konumu elde edebilirsiniz. Bunu, “zorlamayla” herkes de yapar. “Sevdiğiniz kadar Sevilirsiniz” gerçeği ise ancak sanat ve edebiyat yoluyla olur.
Nota bilmek beste yapmayı sağlamıyor ama nota bilmeden beste yapmanın zorluğunu da, bunu yapanlar anlar. Bir şeyler bilmek ve bir şeyler yapabilmek için güzel bir ortamın olması da gerekiyor, ve ne mutluluk ki önce kendimizi daha sonra da yakın çevremizi “hiç aramadan” bulabileceğimiz müthiş bir musiki ve edebiyat dünyamız var ve “başkaları olmaya çalışmazsak”, bu havayı hep soluyabileceğiz.
Mimar Kemalliler Derneği’nin kurucusu olan ve hep kendisi gibi değerlerle çalıştığına inandığım için bence bu derneğin her şeyi olan arkadaşımın, benden belki de bilime dayalı bir şeyler yazmamı istemesi, beni benden alarak, biraz uzaklara götürmüş oldu. Mimar Kemallilerin, bizden sonra da “bilim” ve “sanat” dünyasına hep kazandıracaklarına inanıyorum.
Saygılarınla,
Ahmet F. ÖREN
TUSAS Aerospace Industries, Inc. (TAI) - PQA-Engineer
Tel: (90-312) 8111800 / 5529
Fax: (90-312) 8111425
E-mail: aforen@tai.com.tr

Noyan Özkan, Ankara Mimar Kemal İlkokulu, 1964.

Mimar Kemal öğrencileri için
27.03.07
Sevgili öğrenciler,
Yaşamımızı sürdürmemiz için gerekli olan hava, su ve topraktan oluşan çevremizi
yalnızca kendimiz için değil gelecek kuşaklar için de korumak zorundayız.
İnsanlar çılgıncasına bir tüketim alışkanlığı ve rant hırsı ile ormanlara, kıyılara,
su havzalarına, topraklarımıza saldırıyorlar, bitkileri ve hayvanları yok ediyorlar.
Hayatta her şeyi; para, inşaat, otomobil gibi nesnelerle ölçmek ve bu amaçla doğayı
yok etmekle nereye varacağız? Nesli tükenen bitki ve hayvanlarla, kurutulan göllerle,
kanalizasyona dönüşen nehir ve derelerle, insanoğlu ekolojik sistemi çökertmekte ve
kendi acıklı sonunu getirmektedir.
Anayasamızın 56.maddesine göre; ‘’ Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir.’’
Bu durumda, siz sevgili Mimar Kemal’li öğrencilere , havamızı, suyumuzu ve toprağımızı kirletenlerle mücadele etme ödevi anayasayla verilmiştir.
Son sözü Mahathma Gandhi’ye bırakıyorum;
‘’Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsını karşılamaya yetecek olanı değil.’’
Sevgi ve saygılarımla
Noyan Özkan
İzmir.
27.03.2007

Melda Yenerim Evren, Mimar Kemal Lisesi 1984

Bir okulu bitirmek
Liseyi bitirmek
Yeni bir yaşama adım atmak
Geri dönüp bakacağım, özleyeceğim, tutkunu olacağım belki o zaman aklıma gelmezdi
Ama evime yakın olmasına rağmen okulumun önünden her geçişimde aklıma üşüşen anılara hiç bir şey engel olamıyor. Her geçişte mi? Evet, her geçişte....
Okul yarım gün...
Ama sanki her anımız orada geçmiş gibi...
Yıllar içinde anıların yanına bir de özlem katıldı
Yıllar sonra bir mail grubumuzun olduğunu duymak, gruba katılmak, eski dostları bulmak, buluşmak... tarifsiz duygular...
Belki de yaşla beraber artan özlem gençlik yıllarına duyulan özlem. Ne olursa olsun ben Mimarkemalli olmaktan, arkadaşlarıma yeniden kavuşmaktan, okulum için birşeyler yapmaktan büyük gurur duyuyorum.
23 yıl önce bir mezun olma ünvanını alarak çıktığım kapıdan yaklaşık 14 yıl sonra okulun öğretmenlerine hizmetiçi eğitim vermek üzere geri girmiştim.
Bir heyecan....
Kimleri göreceğim, beni tanıyacaklar mı? Ben onları tanıyacak mıyım??
Ahmet Manav hemen karşıma çıktı, beni tanımadı. Öğretmenler salonda toplanmıştı. Pek çok yeni öğretmen vardı. O sırada Ümit Kiraz salona girdi. Artık heyecan diz boyu, bacaklarım titriyor.
Anlatmaya başladım. O sıradaki görevimden bahsettim. Konumuz “etkili iletişim” di.
Ertesi güne kadar sabretmeye karar verdim. Ertesi sabah söze ben de bu okulun ve sizlerin öğrencisiyim diyerek başladım. O gün ara sıra anılarımı tazeledim. Bahsetmeden duramıyordum.
Üçüncü gün Ümit Hocam elinde not defteri ile geldi
Beni bulmuştu. Kocaman bir yumruk boğazımda ve kalbimde. Hem ağlamak hem gülümsemek istiyorum...
İşte ben bu okulun çocuğuyum geçmişte, o an ve gelecekte......
Melda Yenerim Evren 1984